Hoşgörü
Allahû Tealâ sizi mutlu kılmak ister, saadet içinde bir dünya hayatını yaşamanızı ister. Buna engel olan, sizi mutluluktan men eden şey sadece sizsiniz. Başka birisi? Hayır, değil. Boşuna topu başkalarına atmaya çalışmayın. Top her zaman sizde! Siz, kendi kendinizin mutluluğunu var eden ya da yok edensiniz. Başka hiç kimse sizi mutlu veya mutsuz kılamaz. Ama iblis size hep başkalarını sebep gösterir.
Öyleyse insanlar cemaat halinde yaşayan mahlûklardır. Sosyal mahlûklar. Hep birbirimize muhtacız. Elbisenizi bir yerden, ayakkabınızı bir yerden, gömleğinizi bir yerden almak mecburiyetindesiniz. Hep başka insanların yaptıklarını satın alarak yaşayabilirsiniz. Sizin anlattıklarınıza, sizin yaptıklarınıza ihtiyacı olanlar da vardır. Ne satıyorsanız, onun bedelini alırsınız. Herkes birbirine muhtaçtır. Sadece insanlar mı birbirine muhtaç? İnsanlarla hayvanların beraber olduğu bir dünyada, insanlarla hayvanlar bitkilere muhtaç. Bitkiler de insanlar ve hayvanlara muhtaç. Gerçek mi? Hadi gelin beraberce bakalım.
Neden Allahû Tealâ acaba şu bitkilere yeşil yaprak vermiş? Klorofil özümlemesi yapsınlar diye. Ne demek istiyoruz? Şunu demek istiyoruz: Fotosentez yapsınlar da karbonhidratlar oluştursunlar, gıdalarını temin etsinler diye. Ne demek bu? Şu demek: Bütün bitkiler, yeşil yapraklarıyla gün boyu güneşin ışığındaki enerjiyi de alarak köklerinden aldıkları su, havadan aldıkları karbondioksit ve güneşin enerjisini katalizör olarak devreye sokup, karbonhidratları oluştururlar. Yani yemeklerini sağlamak üzere, yerlerinden kımıldaması mümkün olmayan ağaçlara Allahû Tealâ, yemeklerini ayaklarına getirip teslim etmiş. Köklerinden aldıkları su, yemekleri değil içecekleri şey. Ama onu yemek haline getiriyor Allahû Tealâ. Neyle? Havadan aldıkları karbonhidratlara, suyun oksijen ve hidrojeni ilave ediyor. İki hidrojenden birisi, bir oksijenle bir hidrojen, iki hidrojenle bir oksijen devreye giriyor, bir oksijense açığa çıkıyor.
Bitki sistemleri, havaya devamlı olarak oksijen bırakırlar ve karbonhidratları oluştururlar. Karbonhidrat biliyorsunuz; un, nişasta, pirinç, şeker karbonhidratları oluşturur. Karbonhidratlar da insanların gıda maddesidir proteinler de. Ama insanlar seçme imkânının sahibidir. Her türlü gıdayı alabilirler. Et yerler; protein alırlar, hayvansal mamuller yerler; protein alırlar, sonra da ekmek yerler, şeker yerler, patates yerler, pirinç yerler; karbonhidrat alırlar, her türlü gıdayı alırlar. Ama ağaçlar sadece karbonhidratları yapabilirler. Yerlerinden kımıldamak imkânı olmayan ağaçların hepsi aynı tür gıdayla beslenirler; karbonhidrat. Ve bir ölçü oksijen daima açığa çıkar. Ne olur?
Şimdi insanlara gelelim: Havadan oksijen alırlar ve havaya karbondioksit verirler. İnsanların artık maddesi karbondioksit, bitkiler için hayati ihtiyaç maddesidir. Karbondioksit olmasa bitkiler yaşayamaz. İnsanların ve hayvanların ihtiyaç maddesi de oksijendir. Oksijen olmasa insanlar yaşayamaz.
Öyleyse? Allahû Tealâ insanları, insan ve hayvan grubunu bitki grubuyla karşı karşıya getirmiş, ikisini de birbirine ihtiyaçlı kılmıştır. Birinin artık maddesi ikincinin mutlak ihtiyaç duyduğu ihtiyaç maddesidir. Olmazsa olmaz ihtiyaç maddesidir. İkinci grup için de birinci grubun artığı ihtiyaç maddesidir. Olmazsa olmaz. İşte Allahû Tealâ sistemi böyle kurmuş.
Öyleyse biz cemaat halinde yaşayan insanlar, cemaat halinde yaşamanın standartlarında acaba ne yapmalıyız? Başkalarını mutsuz etmemek mecburiyetindeyiz. Başkalarını mutlu etmek mecburiyetindeyiz. Kendimizi de mutlu etmek mecburiyetindeyiz. Zaten aslında başkalarını mutlu etmemiz, kendimizi mutlu etmemiz demektir. Öyleyse bunun kanunları olmalı. Elbette. Birinci kanun; bizden, başkasına asla onu üzebilecek olan bir davranış biçimi ulaşmamalıdır. Birinci kanun bu; bizden, bir başkasına onu üzebilecek olan bir davranış biçimi, bir haksız fiil hiçbir zaman ulaşmamalıdır.
Sevgili kardeşlerim! Bir başkasının kötülüğünü önlemişseniz, yanlışını önlemişseniz, bu, dikkat edin ki onu üzebilecek olan bir davranış biçimi olabilir. Ama onun mutluluğu için elzemdir. Bu, o söylediğimiz standartların içine girmez.
Sevgili kardeşlerim! Evvelâ şu ana kanunu mutlak olarak yerli yerine oturtmak mecburiyetindesiniz. Toplum daima kişisel süjeden önde gelir. Bir kişinin menfaati bir tarafadır, toplumun menfaati bir tarafadır. Toplumun menfaati, kişisel menfaatten daima önde gelir. Eğer kişinin menfaati, toplumun menfaatinin zıttıysa, kişi bunu usûl haline getirmişse, o zaman o menfaate engel olunur.
Sevgili kardeşlerim! Hepiniz, Allah yolunda hizmette, sizden beklenen dikkat ve ihtimamı sarfetmek mecburiyetindesiniz. Sarfetmediğiniz takdirde, bu imkân sizden alınır. O zaman sebebini bilmelisiniz. Allah'a sormanın imkânını vücuda getirmelisiniz. Hacet namazı kılıp sormalısınız ve neden toplumun önde geldiğini şu zihninize yerleştirmelisiniz. Toplum, daima fertten üstündür. Toplumun menfaati, kişisel menfaate ters düşüyorsa, kişisel menfaatin sahibini üzseniz dahi her zaman toplumun menfaati tercih edilmek mecburiyetindedir. Burada size düşen Allah'ın emrini uygulamaktır.
Öyleyse sevgili kardeşlerim! Biz, kalın çerçeve içerisindeki genel hükümden bahsediyoruz ki o, her kişi (toplumun her ferdi) etrafındaki kişilerle olan ilişkilerinde kendisinden çevresine ulaşan her olayın, başkalarına mutluluk verecek bir olay olmasına özen göstermelidir. Her fert, kendisinden çevresine ulaşan her davranış biçiminin, onları üzmeyecek bir davranış biçimi olmasına dikkat etmek mecburiyetindedir. İkisi birbirinin eşiti değildir. Birinde mutluluk veriyorsunuz, ötekinde sadece onları üzmekten kendinizi men ediyorsunuz. İkisi de doğrudur. Her ikisinde de başkasını üzebilecek olan bir davranış biçimi yok.
Öyleyse bunların zıtları aynı noktaya ulaşır. Başkasına zarar veren veya başkasını üzen bir davranış biçimi sizden çevrenize ulaşıyorsa, yanlışınız burada başlar. Bir defa, Allahû Tealâ arkadan sizi mutlaka cezalandıracaktır. Huzursuz olacaksınız ve arkadan nefsiniz, ruhunuz tarafından azap görecektir. Başkalarına sert davrandığınız için, kırıcı davrandığınız için huzursuz olacaksınız.
Sizden çevreye ulaşması lâzımgelen davranış biçimleri:
Başkalarını mutlu edecek davranış biçimleri
Başkasını en azından üzmeyecek olan davranış biçimleri
Başkalarından size ulaşan davranış biçimlerine geliyoruz; sadece 2 tür oluşabilir:
Sizi üzen davranış biçimleri veya
Üzmeyen davranış biçimleri
Ve konumuz; sizi üzen davranış biçimleri.
Çevrenizdeki insanlardan size, sizi üzecek bir davranış biçimi ulaşıyorsa ne yapmanız lâzım? İşte konumuz olan hoşgörü bunun muhtevasını taşır. Ne yapılabilir? Onun size karşı kullandığı silahı, size zarar verecek olan silahı ona geri döndürüp sizin de ona bir zarar vermeniz birinci alternatif. İkinci alternatif; onun size yaptığı kötü davranışı dikkate almamak, bundan üzüntü duymamak ve olayı orada bir karşılık vermeden bitirmek. Birincisinde tesir almak; üzülmek, ikincisinde tesir almamayı başarmak! Ama bir de üçüncü davranış biçimi var: Size kötü davranan birisine en iyi davranışla cevap vermek.
Allahû Tealâ'nın emri, Allah tarafından verilir mutlaka yapılması için. Her zaman toplum üstündür. Her zaman fert, toplum karşısında fedakârlık etmek mecburiyetindedir. Bu mecburiyet sebebiyle Allahû Tealâ emrini net ve açık olarak söyler. Bırakınız ağır bir hizmeti, en basit bir şart bile size ağır geliyorsa, kabul etmek istemiyorsanız ve bunu açık bir şekilde ortaya koyuyorsanız, yapmak istemediğinizi açık bir şekilde ifade ediyorsanız, bunun adı isyandır. Allahû Tealâ bu konuda sizin için bir ceza uygulamaz. Ama davranışınız size çok şeyler kaybettirir. Allah'ın huzurunda küçülürsünüz. O olayda şeytana tâbî olmuş, nefsinin afetine tâbî olmuş bir hüviyete girersiniz ve bu size çok şeyler kaybettirir.
Sevgili kardeşlerim! Öyleyse toplumla ferdi birbirinin dışında tutacaksınız. Toplum uğruna fertler, işten alıkonulabilir, devre dışı bırakılabilir.
Neden mutsuz olduğunuzu kendi kendinize sormayacak mısınız? Neden yanı başınızda olan insanlar (onlar da ulûl’emr), onlar mutlu da siz mutlu değilsiniz? Çünkü onları seviyorlar. Çünkü onlar, başkalarını ezmiyorlar. Nefslerinin afetleriyle davranmıyorlar.
Öyleyse sevgili kardeşlerim! Şu hoşgörü faslına dikkatle bakın, ibretle bakın! Kendinizi, söylediklerimize göre dikkatle gözden geçirin. Daha güzele, daha güzele, çok daha güzele gidebilirsiniz. Sakın nefsinize esir olmayın. Sizden beklediğimiz bu kadar. Herkese hoşgörüyle yaklaşın.